Türkiye’de sosyal güvenlik konusunu halkın   anlayabileceği bir dile taşıyan ve sistemde fark ettiği boşlukları   gündeme taşıdığı için sık sık siyasetçi ve bürokratlarla karşı karşıya   gelen Sosyal Güvenlik Müşavirleri Derneği Başkanı Ali Tezel'le sağlık   gündemini konuştuk. 
  Türkiye’deki sağlıkta dönüşüm programının sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye bu konuda sizce önemli yol aldı mı? 
 
AKP hükümeti     sağlıkta dönüşüm politikasıyla sağlığa piyasa koşullarını getirdi. Bu   insanların hastalanmasına yönelik bir politikaydı. 1961 yılında kabul   edilmiş halen Küba'da uygulanmaya devam edilen 224 sayılı Sosyalizasyon   Kanunu vardı. Bu kanun hastalıklardan korunmak, hastalanmayı   engelleyerek iş gücü kayıplarını önlemek üzerine kuruluydu. AKP   hükümetinin sağlıkta dönüşüm politikası insanları özel hastaneciliğe   yönlendiren sağlığın piyasalaştırılmasına dönük bir politika başlattı. 
Türkiye’de özel sağlık yatırımları bu süre içinde ne kadar büyüdü? Sizce olumlu adımlar atıldı mı? 
Özel sağlık sektörü   AKP hükümeti döneminde tam 12 kat büyüdü. 2002 yılında özel hastanelere   verilen para 500 milyon lira iken şimdi 6 milyar lirayı buldu. Kamu   hastanelerinin SSK’nın Sağlık Bakanlığı hastaneleriyle   birleştirilmesinin ardından ilaç firmalarına da para akmaya başladı. PTT   gibi ayrı hastaneler vardı. Onlar da bakanlığa devredildi. O güne kadar   SSK işçisinin sağlık harcaması 180 lira iken piyasalaştırma ile emekli   sandığı üyesi kişilerin oranına 700 liraya kadar çıktı. Ancak bu   kaliteyi artırmadı. Sağlığın piyasalaşması sağlanırken vatandaşın sağlık   hizmetlerine ulaşımı da sağlandı. Bakkala gider gibi hastaneye gitmenin   de yolu açıldı.
Türkiye’de   eczanelerden artık rahat ilaç alınabiliyor. Ancak vatandaşın ilaca rahat   ulaşması ilaç harcamalarını da artırdı. Hükümet şimdi ilaç   harcamalarını kısıtlama yolunu arıyor?  Bu konuyu nasıl   değerlendiriyorsunuz? 
SSK  ilaçta 25 şubat   2005 tarihinde 35 milyon insana bakıyordu. 35 milyon kesimin ilaçların   toptan alıyordu.  Bomonti’de kapatılmış olan SSK ilaç fabrikasında ilaç   üretiliyordu. İlaç çok ucuza mal ediliyordu. Örnek vermek gerekiyorsa   fiyatı 10 lira olan bir şurubu yüzde 10’a düşürüp 1 liraya mal ediyordu.    1 liralık ilaca da çalışanlarından yüzde 20, emeklilerden yüzde 10'unu   alarak şurubu vermiş oluyordu. 2 lira para alıp kara   geçiyordu. Vatandaş ilacını alıyor SSK’dan da  ilaca bir kuruş para   çıkmıyordu. SSK 1 lira kar edip alıyordu ama 29 Şubat 2005’den sonra   SSK’nın fabrikası kapatıldı. Tüm eczanelerden ilaç alınabilir hale   geldi. Aynı ilacı şimdi SGK 10 liraya satın alıyor. İlaç harcaması 15   milyar liraya çıktı önümüzdeki  yıl  ise  17 milyar lira olması   bekleniyor. Bu harcama 2002 yılında 2.5 milyar liraydı. Koruyucu sağlık   bir kenara bırakılarak vatandaşın hastalanmasını bekleyerek milyonlarca   lira  harcanarak hastalık üzerinden para kazanılan bir sistem   geliştirildi. Bu yıl SGK’dan sağlığa 26 milyar lira çıktı. 2002’de bu 3   milyar lira civarındaydı. Özel  hastanelere ödenen para 500 milyon   liradan 6 milyar liraya çıktı. İlaç harcaması 3 milyar liraydı. Şu an 15   milyar lira önümüzdeki yıl 17 milyar lira olacak.
Türkiye’nin sağlıkta dönüşüm programını yapması kaçınılmaz mıydı? IMF’nin bu konudaki zorlayıcı rolü neydi?
Bizi IMF politikaları   bu hale getirdi. IMF dayatmasıyla GSS Kanunu çıktı. Her stand by   anlaşması gözden geçirmelerinde bize ‘GSS’yi çıkardınız mı’ diye   sordular. ‘Hayır çıkarmadık’ deyince da parayı vermediler. Bu nedenle    2008’de 7 ay bekletilen stand- by anlaşmasıyla bize 3.5 milyar lirayı   verdiler. İlaç ve özel sağlıkla ilgili harcamalarla ise 14 milyar lirayı   götürdüler.  Bunların hepsi 1 yıl içinde oldu.
Hükümet   vatandaşın cepten harcamalarının sağlıkta dönüşüm programıyla en aza   indirildiğini sıklıkla vurguluyor. Özel hastanelerde vatandaşın ödediği   fark ücretinde tavan yüzde 70’e kadar çıkarıldı. Özel hastaneler de,   vatandaş da memnun değil. Sizce vatandaşın cepten sağlık harcamaları   azalıyor mu? 
GSS başladığında özel   hastanenin vatandaştan yüzde 30 ilave ücret alma hakkı vardı. 2010 Ocak   ayında hastaneler sınıflandırıldı. Fark ücreti de yüzde 30-70 arasında   alınabilir hale geldi. GSS başladığında vatandaşa ‘özel hastaneler yüzde   30’dan fazla ücret alırlarsa gelin bize şikayet edin. Ceza verelim’   diyorlardı.  Bu da 2010 yılında bitti. Artık özel hastaneler vatandaşı   istediği gibi soyabilir. Kimse müdahale etmeyecek. Önceden vatandaştan   yüzde 30’dan fazla fark ücreti alan hastaneye 50-100 bin lira ceza   veriliyordu.  Şimdi cezalar 5-10 bin liraya düşürüldü. Artık ’vatandaşı   soyabilirsiniz ‘ dönemine geçildi. Buna rağmen özel hastaneler zarar   ettiğini duyurarak acıma duygusu yaratmaya çalışılıyor.
Özel hastaneler sık sık zarar ettiklerini ve SUT fiyatlarının maliyeti karşılamadığını ileri sürüyor? 
Özel hastaneler madem   zarar ediyorlar. ABD,  Avrupa sermayesi neden Türkiye’deki özel   hastanelere yüzde 70 oranında ortak oluyor. Bu soruyu yanıtlamakta   zorlanıyorlar. Özel hastaneler yabancı ortak arıyor. Mevcut hastaneleri   satarak Türk halkının hastalanması üzerinden para kazanmanın yolların   arıyorlar. Ayrıca özel hastanecilik katma değeri en yüksek sektör oldu.   Bir binayı otel yapsanız yatağı 40 liraya satarken özel hastane tabelesi   asarsanız, yatakların birini 500 liraya satabilir hale geldiniz. Bu   yüzden özel hastane açmak en cazip işlerden biri oldu. Her grup özel   hastane açmayı hedefliyor. 
Meclis’teki   Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı’nın da hastanelerin   özelleştirilmesi olduğunu ileri süren birçok sağlık meslek birliği ve   sendika var. Hükümet ise bunu özerkleşme olarak tanımlıyor. Sizce   hangisi gerçekçi görünüyor? 
Şimdi hükümetin   sağlıktaki gündemi kamu hastanelerinin özelleştirilmesi. Kamu Hastane   Birlikleri Yasası çıkacak. Sonra da hastaneleri önce özerkleştirecek,   sonra da özelleştirecekler. Çünkü Türkiye’nin her yıl en az 3 en fazla 5   milyar lira özelleştirme gelirine ihtiyaç var. Sata sata bir şey   kalmadı. Köprüler ve oto yollardan sonra barajlara sıra geliyor.   Ardından enerji gelecek. 2011-2012 yılında da kamu hastaneleri   satılacak. 2012’de kamuda hastane kalmayacak. Kamunun rolü denetleyici   olacak. Vatandaşın cebinden çıkacak para artacak. Obama’nın  seçim   meydanlarında ‘annemin sağlık harcamalarını yaparken sigorta   şirketleriyle nasıl cebelleştiğini biliyorum’ dediği düzene geçeceğiz.   Onlar da şimdi bizim sistemimize geçmeye çalışıyorlar. Bu durumda   vatandaş hastalıktan çok, özel hastane ve sigorta şirketleriyle mücadele   etmek zorunda kalacak. Sağlık hizmetinin elde edilmesi güç olacak.   Paranız kadar sağlık hizmeti alacaksınız. Çalışan SGK’lı şu an sağlık   harcamalarına yüzde 20 katılım payı ödüyor. Bu yüzde 50’ye kadar   çıkacak. Açıktan alınan paralar resmileşecek. Sağlık çalışanı etkinliği   olmayan kaderi hastane yönetiminin iki dudağı arasında olan kişiler   haline gelecekler. Piyon olacaklar. Karar alma süreçlerinde etkileri   olmayacak.  
Hükümet   ilaçtan sonra kamu sağlık harcamalarında da global bütçe uygulamasına   gitti. Bu uygulama vatandaşa ve doktora nasıl yansıyacak? 
SGK Sağlık Bakanlığı   ile protokol yaparak 11.7 milyar lira üzerinden anlaştı. Tüm kamu   hastaneleri ne kadar hizmet verirlerse versinler  11.7 milyar lira   alacaklar. 2009 yılında Türkiye’de kamudaki  60 bin doktor çalışmış 12.3   milyar liralık bir hizmet oluşturmuş. Bakanlık ‘hekim ne kadar çok   çalışırsa o kadar çok kazanır ‘ diyordu. Artık böyle bir şansları yok.   Ne kadar çok çalışırsa çalışsın alacakları para 11.7 milyar lira.   Hekimler ancak birbirlerinin gelirinden çalabilirler. Biri yüzde 50,   biri yüzde 100 çalışıyorsa yüzde 50 çalışandan alıp yüzde 100 çalışana   verecekler. Bütün hekimler aynı performansı gösterseler bile 1 yıl   öncesine göre yüzde 5 daha az performans alacaklar.
Tam Gün Yasası   ile hekimlerin en az 10 bin lira maaş alacaklarını ileri sürülüyor.    Hatta 17 bin lira alacak profesörlerin bile olacağı iddia edildi. Bu   rakamların gerçekleşmesi mümkün mü? 
Bir doktorun 17 bin   lira alması için günde 150 hasta bakması lazım, 20 de operasyon yapması   gerekiyor. Buna ihtimal yok. Performans uygulamasıyla döner sermayeden   daha çok para almak için hekimleri ahlaksızlığa itiyorlar. Ameliyat   gerekmeyen hastaların ameliyat edilmesine neden oluyorlar. Hekimi   gereksiz tahlil yazmaya yönlendiriyorlar. Sağlıkta dönüşümün sonuna   gelindi. Hekimlerin performanslarıyla çok kazanma dönemleri artık bitti. 
Hekimlerin Tam   Gün Yasası’ndan sonra alacağı emeklilik maaşlarının da artacağı   duyuruldu. Hekimlerin emekli maaşı sizce ne kadar yükselecek? 
Bundan sonra döner   sermaye gelirlerinden alınan paralar da emekli keseneğine dahil   edilecek.Üstelik bunu devlet vermeyecek. Bir çalışandan alınan prim   oranı yüzde 36’dır. Bunun yüzde 16’sı memurdan kesilir. Yüzde 20’sini   devlet verir. Döner sermayeden gelecek paranın yüzde 36 sı da memurun   cebinden çıkacak. 2 bin lira döner sermaye geliri olan hekim yüzde 36   primi ödeyecek. Bu da ayda 700 lira yapar. Yani hekimin cebinden 700   lira kesenek çıkacak. 1 yılda ayda 700 liradan 8 bin 400 lira prim   ödeyecek fazladan. Bütün bunların sonunda da maaşına yılda 30 lira   yansıyacak. Yani aylık yüzde 36 prim kesintisinin yılda maaşa yansıması   yüzde 1 civarında olacak. Bütün primlerin çalışan tarafından ödendiği   bir sistem dünyada ve Türkiye’de ilk kez oldu. 
Kaynak : http://www.sagliktagundem.com/haber/2012_de_kamu_hastanesi_kalmayacak.htm Sibel Güneş